Ben türküyüm sıra sıra dağlarım.
Ben türküyüm keder dert bağlarım.
Ben türküyüm dokunmayın hemen ağlarım.
Ben türküyüm iste o kadar…
Ortaokul yıllarımda sararmış bir takvim sayfası arkasında okuduğum hafızamda yer etmiş mükemmel dörtlük. Hiç unutmadım. Kimin tarafından yazıldığını da bilmiyorum. Ama güzel anlatmamış mı?
AHHHH ŞU TÜRKÜLER!
Bazen derdini anlatmaya insanın dili dönmez. Takat kalmaz bedeninde. Kimseler gözyaşını görmesin diye çekilirsin tenhaya. İki taşla çatarsın ocağını. Etraftan bir iki kuru dal, odun parçası ya da kozalakla yakarsın hasret ateşini. İçi su dolu isli çaydanlığı koyarsın hoyrat ateşin üstüne. Ve o yanan kozalağın çıtırtısı okşar yüreğini. Kör gecenin karanlığında alev bulduğu boşluktan göğe yükselirken kaynayan suyun sesiyle mest olursun. Ateş harlandıkça hırsını isli çaydanlığa, isli çaydanlıkta derdini suya döküp kaynatır. Su kaynadıkça da dem içini döker suya. Serin rüzgâr okşar saçlarını. Derin bir nefes çekersin gecenin sessizliğini bozup…
Başlar içindeki feryat dolu türkülerin sızlanışı…
Şafak söktü yine sunam uyanmaz
Hasret çöken gönül derde dayanmaz.
Çağırırım sunam sesim duyulmaz.
Uyan sunam uyan uyan derin uykudan….
Soğuktan titreyen eller bardaktaki sıcak çaydan umut bulup ısınmaya çalışırken yanaklardan süzülen gözyaşları şahit olur içindeki hasrete…
Kırmızı gül demet demet
Sevda değil bir alamet
Gitti gelmez O MUHAMMED
Şol revanda balam kaldı.
Dumanı üstünde çayından bir yudum daha alıp ısıtırsın üşüyen yüreğini. Şahlanır gamlanan duyguların. Dizginleyemezsin ve bir türkü daha dökülür dilinden.
Bu ne sevda idi düşürdün beni yüreğim yanıyor zalim yüreğin yansın of…
Böylemi bırakır seven seveni yüreğim yanıyor zalim yüreğin yansın off…
Bağına bahçana baykuşlar konsun…
İşte o an yutkunamazsın gözlerinden akan yaş yüreğine oturur kızıl bir kor gibi. İliklerinde hissedersin tükenmişliğini. Burnunun direği sızlar adeta. Her şeyin dili olduğu gibi bu türküler ve daha niceleri de türkülerin kalplere hitap eden dili olmalı. Kimisi yavrusuna, anasına, babasına, kimisi kavuşamadığı saçı belikli yavuklusuna, kimisi de kötü kaderine kahredip bu türküleri kaleme almıştır.
Samimice, içten ve yürekleri yakıp kavuran herbiri ayrı ayrı efsanelere konu olan
TÜRKÜLER…
Mürekkebi gözyaşı olan Anadolu’nun her köşesinde yankılanan O YANIK TÜRKÜLER
Bağlamanın her telinden gelen sesin yürekleri dağladığı gönül dili, sevgi dili olan YANIK
TÜRKÜLER…
Saçlarına umuttan taç yaptım papatyalar neylesin
Altından olsa de dünya garibana yine çile denk gelsin
Ben TÜRKÜYÜM gönüllerden dillere düşen nağmeler eşliğinde
Vur mızrabı tellere yanık türküler şenlensin…
Hasreti, hüznü, sevinci, ayrılığı, kavuşmayı, insanlığı anlatan o unutulmaya yüz tutmuş türkülerin yaşatılması, bu mirasın nesilden nesile dillerden düşmemesi dileğiyle…
TÜRKÜLERLE KALIN… HOŞÇAKALIN…

